15.11.2012
Oranienplatz'daki direniş çadırlarımızda hayat devam ediyor. Şu anda mutfak çadırında oturmuşuz. Yan Massilo şarkısını söylüyoruz. Bu şarkıyı Yunanistan Soufli karakolunda kalırken söylüyorduk. Arapça bir şarkı, bu şarkı mültecilerin kaldıkları hapishanelerde ya da mülteci kamplarında toplu halde en çok söylenen şarkılardan birisi. Son günlerde Arap coğrafyasından aramıza katılan arkadaşların sayısı arttığı için bu şarkı sık sık söylenir oldu. Böylece ortak söylemekte olduğumuz Çav Balla gibi şarkıların yanına yeni bir şarkı daha eklemiş olduk.
Her direniş ortamı kendine özgü alışkanlıklar oluşturuyor. Kimse birbirinin dilini tam olarak anlayamasa bile ortak yapılan şeylerin sayısı artıyor. Günlük yaşamda belli hareketler, selamlaşmalar ortak hareket ve sözlerle yapılıyor.
Dünkü toplantı sırasında benim için çeviri yapan arkadaşın teyzesinin ölüm haberini aldık. Hepimiz çok üzüldük. Ölüm gerçeği bir kez daha bilincmizde tazelendi. Her canlının belli bir yaşama süresi var. Bu dünyada hiç birimiz sonsuza kadar mevcut halimizle yaşamayacağız. İnsan sürekli bu gerçekliği bilincinde taşımalıdır. Yaşamını düzenlerken ve geleceği planlarken bu zaman sorununu dikkate almak zorundadır.
Mücadele içinde gerileyen, yorulan arkadaşlarımız her zaman olmuştur ve şimdi de oluyor. Direnişimizde başından beri yer alan arkadaşlardan bazıları artık yoruldular ve geri çekildiler. İnsan uzun bir süre birlikte yürüdüğü, mücadele ettiği arkadaşını geri çekilmiş bir halde görünce üzülüyor ve onları özlüyor. Ama bu bir gerçeklik. Bu duruma alışmamız gerekir. Esas olan hareketin kendisidir ve her zaman hareket vardır. Hareketin içinde kişilerin önemli ve bazen belirleyici rolü vardır. Ama kişiler her zaman aynı performansla hareket edemiyor. Bir grup arkadaşımız mücadelemiz boyunca ortaya çıkan sorunlarla boğuşmaktan yoruldular ve geri çekilmeyi tercih ettiler. Aynı zamanda direniş alanımıza yeni katılımlar oldu. Böylece hareket kendi kendisini tamamlıyor. Gidenler de oluyor, gelenler de oluyor.
Bir grup arkadaşın geri çekilmesinde, yapılan taktik hataların önemli bir payı bulunuyor. Taktik olarak hatalı bir çıkış yapıldığında geri dönmek ya da başka bir taktiği denemek oldukça zor oluyor. Çünkü buradaki arkadaşlarımızın politik mücadele deneyimleri fazla bulunmuyor. Bu tip durumlarda söylediğimiz bir söz var: "Eğer olmadıysa yeniden dene"diyoruz. Her deneme bir öncekinin aynısı olmaz. Ama denemeden yanlış ve doğru taktiğin ne olduğunu anlamak olanaksızdır. Mücadele uzun bir iş, soluğunu buna göre ayarlamaz isen bir yerde tökezlemen kaçınılmaz oluyor.
Aldığımız bir habere göre, Berlin'e bağlı olan bir mlüteci kampından toplam 12 kişinin sınır dışı edilme kararı gelmiş. Bu insanları nasıl koruma altına alabileceğimiz üzerine kafa yoruyoruz şimdi. Onları direniş çadırarımıza getirirsek polis bahane yapabilir. Onları başlangıçta kiliseye yerleştirmeyi düşünüyoruz. Kiliseye müdehale edemiyorlar. Bir süre orada kalabilmelerini sağlarsak zamanla başka nasıl alternatifler yaratabileceğimizi düşünmeye ve bulmaya fırsat bulmuş olacağız.
Bugün başka bir Almanyalı devrimciyle daha görüşme-röportaj yaptık. Bunları ayrı yazılar biçiminde yazmayı düşünüyorum. O da kendi mücadele ve hapishane deneyimini aktardı. Benim mücadele ve hapishame deneyimimi dikkatle dinledi. Böylece birbirimizin deneyimlerini direk birinci ağızdan dinleme şansına sahip olduk.
Bu gün Berlin'de yaşayan eskiden tanışık olduğumuz devrimci arkadaşlarla bir Hintlinin yerine gittik. Hinç yemekleriniden söylediler arkadaşlar. Burada arkadaşlarla, daha öncesinde de fırsat buldukça yaptığımız gibi örgütlenme, yöntem gibi konular üzerine genel sohbet ve fikir alışverişinde bulunduk. Almanya'daki devrimci gruplar üzerine konuştuk. Daha sonra Türkiye'deki devrimci üzerine sohbetler ettik. Hemen hemen tüm ülkelerde pratik mücadelenin öne çıkma dönemleri aynı tarihlere denk geliyor. Her grup kendi söylediğini yeni söylenmiş söz olarak görme eğilimi taşıyor. Oysa aynı şeyin daha önceleri başka grup ve kişiler söylemiştir, gruplar kendi dışlarına kapalı bir algılama içinde oldukları için başka grup ve kişilerin söylemelrini öğrenme zahmetine katlanmıyorlar. Ya da kendisini bir kere en iyi ve en doğru gördükleri için, kendihlerinin dışındaki grupların da doğru ve daha ileri şeyler söyleyebileceklerini düşünemiyorlar.
Devrimci hareket teorik ve pratik olarak ciddi bir krizin iç indedir. Bu gerçekliği tespit ettikten sonra bu durumun nasıl aşılabileceği üzerine kafa yormak gerekiyor. Bir bütün olarak bu güne kadar gelmiş olan kültür ve hareket tarzının tamamıyla değişmesi gerekir. Her kesin söz ve yetki hakkına sahip olduğu bir tarzı tüm zorluklara rağmen elde tutmaya çalışıyoruz.
15.11.2012
Turgay Ulu
Berlin