23.11.2012
ÖLMÜŞLERİMİZİN RUHU İÇİN
YENİDEN SARI ÖZGÜRLÜK BAYRAĞI YAPILDI VE
RESİDENZPFLİSCH KALDIRILIYOR
Berlin Oranienplatz'dan dışarıya çıkmaya fazla fırsat bulamadık. Yalnızca eylem günlerinde, eylem yerine kadar gidebildik. Berlin'de çok sayıda gezilip görülmesi gereken yerler olduğunu duymuştuk. Sosyalizm denemelerinden kalan simgelerin olduğu mekanların olduğunu duymuştuk. Çeşitli müzelerin olduğunu duymuştuk ama eylem ve etekinliklerden dolayı buralara gidip görme şansımız ve vaktimiz olmamıştı.
Geçen gün onca iş arasından bir kaçamak yaptık ve bir arkadaşın önerisiyle ve onun rehberliğinde, Nazi faşizmine karşı savaşırken ölen Sovyet Kızılordu askerleri için yapılmış olan anıt parka gittik. Treptower dedikleri bu park geniş bir alana yapılmış. İki tarafı düzenli aralıklarla sıralanmaş ağaçlarla çevrilmiş. Girişinde tunçtan yapılmış bir giriş sütunu var. Parkın orta yerinde dev bir asker heykeli var ve bu askerin bir elinde tüfek, bir omzunda da bir bebek vardı. Giriş kapısının iki tarafında düşünen adam heykeline benzeyen iki parça heykel vardı. İki uzun sütun ve bu sütünların üst kısmına kazılarak yapılmış orak çekiç sembolü vardı. Parkın iki tarafına sıralanmış, beyaz taştan yapılmış figürler vardı. Bu figürler daha çok ölmüş askerlerin savaş halindeki pozisyonlarını yansıtıyor. Bazı taşlarda Lenin resmi ve tek sıra halinde ellerinde süngülerle dizilmiş asker kabartmaları vardı. Parakın ortasındaki dev asker heykelinin olduğu yere canlı çiçekler bırakılmıştı.
Treptower'de, ölmüş sovyet kızılordu askerleri için yapılmış olan bu parka ziyaret için gelenlerin daha çok yaşlılar olması dikkat çekiciydi.
Kızılordu askerleri için yapılmış olan bu parka yakın bir yerde bir nehir vardı. Nehrin kenarını bisikletlerle dolaştık. Nehrin bir tarafında ormanlık ve park alanları vardı, nehrin öbür tarafında da sanayi fabrikaları vardı. Arkadaşın anlattıklarına göre nehrin kenarında gördüğümüz eski ve büyük bir binada eskiden DDR nin müzik korosu çalışmalar yapıyormuş ama şimdi aynı binayı alışveriş verkezi yapmışlar. Bir dönem sanat etekinlikleri yapılan bu binada şimdi pazar ve ticaret etkinlikleri yapılıyor.
Yazdan kalma bir güneşli günde gezdik ölmüşlerin anıtlarını. Antropolog arkadaş bu mekanların eskiden hangi amaçlar için kullanıldığını ve şu anda hangi amaçlar için kullanıldığını anlatıyordu bizlere. Arkadaş eski sosyalist denemeleri de doğal olarak eleştirel değerlendiriyordu ama gene de bu günkü sistemle karşılaştırınca arada bir özlemle içini çekiyordu.
Çelik bir disiplinle yan yana dizilmiş asker figürlerini görünce arkadaş "militarist" diye mırıldanıyordu. Ama Nazi belasından kurtulmanın başka nasıl gerçekleşebileceği soruları karşısında fazla bir şey söylemiyordu.
Beyaz büyük taşlara kabartma biçiminde yapılmış figürlerin ön kısmına Stalin'in bir sözü yazılmıştı. Bazı taşların üzeinde Lenin figürü vardı.
İki saatlik kısa bir süre içinde gezi turumuzu tamamlamak zorundaydık. Ormanlık alanda bisikletle geri dönerken yolda, daha önce kendisiyle bir röportaj yaptığımız ve doğum günü etkinliğine katıldığımız devrimci kadına rastladık. Başına bir başlık geçirmiş ve koşu yapıyordu. İleri yaşına rağmen ve uzun hapis yatmasına rağmen hem ideallerini korumuş ve hem de yaşama olan tutkusunu yitirmemiş bir devrimci. Onun doğum gününde başka devrimcilere de rastladık, çoğuyla tanışma şansını bulduk. Zaten doğum günü etkinliğine gelenler genelde yaşlı kuşaktan oluşuyordu.
Dün akşam mutfak çadırında yeni gelen insanlarla sohbet ederken Türkçe konuştuğumuzu farkeden bir arkadaş yanaştı yanıma ve kendisinin Cem Evinden geldiğini söyledi. Bu günlerde muharrem ayı olması nedeniyle her gün yemek ve lokma dağıtıyorlarmış. Yarın akşam arkadaşları alıp yemeğe götürmemi söyledi. Arkadaş daha önce de direniş çadırlarımıza gelmiş ama bize rastlayamamış, hakkımızda bilgisi var ama tanışma fırsatı olmamıştı. Bu vesileyle tanışmış olduk.
Bu akşam arkadaşlarla birlikte, yaklaşık 20 kişi olarak Cem Evine gittik. Büyük bir bina gördük. Binanın dış duvarında, bir kadın ve bir erkekten oluşan semah figürü vardı. Binanın içinde büyükçe bir salon vardı. İçerisi oldukça kalabalıktı. Her kes yemek alıp yiyordu. Biz de kara, beyaz, kumral, sarışın olarak değişik renkte insanlar içeriye girdik. Bizi gören kitle ilgiyle bir süre bize baktılar. Kimimiz Almanca, kimizi İngilizce, kimimiz Arapça kimimiz de türkçe konuşuyorduk. Önce bizi İngiliz sandılar. Masaları silen arkadaşlar bizimle İngilizce konuşmaya çalışyordu. Ona Türkçe bir şeyler söylediğim de birden şaşırdı.
Cem Evinin içinde karşı duvarda, ortada büyük bir Hz. Ali resmi vardı, yanında bir aslan ve çift ağızlı zülfikar kılıcı duruyordu. Onun bir tarafında Hacı Bektaş Veli vardı. Bektaş Velinin bir kucağında ceyan ve öbür kucağında da aslan vardı. Ali'nin diğer tarafında da elindeki sazı yukarı kaldırmış bir silah gibi tutan Pir Sultan Abdal vardı. Pir Sultan Abdal bir kayanın üzerinde duruyordu ve kayanın aradından yeni doğmakta olan bir güneş şafak vaktini müjdeliyordu.
Cem Evi'ne birlikte gittiğimiz Nikaragualı ve Almanyalı arkadaşlar ve Afrikalı arkadaşlar duvarda gördükleri resimlerle ilgili sorular soruyorlardı. Onlara Aleviliğin ne olduğunu anlatmak oldukça zor oldu. Neyse ki orada iki dili de iyi bilen bir arkadaşa, arkadaşların meraklı sorularını cevaplamasını rica ettik. Artık arkadaş Aleviliği ne kadar doğru anlatabildi bilmiyoruz.
Özgürlük yürüyüşümüzün simgesi olan sarı renkli özgürlük bayrağımızı yeniden yaptık. Bir süre bayraksız yaptık yürüyüşlerimizi, bir tarafımız eksilmiş gibiydi. Dikiş işlerinde yetenekli olan emektar arkadaşımız bir sarı bez bulmuştu ve bunun kenarını dikmişti. Bu gün bu bezin üstüne karmızı boya ile bir kaç dilde özgürlük yazdım. Sarı bezi mutfak çadırındaki yerine diktim ve bayrığımızın hikayesini yakından bilen arkadaşlar bu manzarayı alkış ve ıslıklarla kutladılar. Baskı ve matbaa işleriyle uğraşan arkadaş bayrağın resmini çekti ve bu bayrağı tişörtlerin üzernie basacağını söyledi. Böylece polis tarafından kırılarak yok edilmeye çalışılan bayrağımız daha da kalıcı ve yaygın bir varlık olarak yeniden doğmuş oldu. Şimdi atölye çadırında kurumayı bekliyor. Yarın ilk yürüyüşüne katılacak, gene omuzlarımızdaki görkemli yerini alacak.
Dün gece, benim eski Osnabrück Bramsche kampıyla ilgili olarak bir film yapmak isteyen arkadaş geldi, görüştük ve bir röportaj yaptı benimle. Daha sonra burada düzenleyecekleri bir etkinlikte konuşmamı istedi. Bu etkinliği gerçekleştireceğiz.
Yarın anti faşist gösteriler yapma günü. İki ayrı yerde iki ayrı gösteri olacak. Biri genel olarak anti faşist bir gösteri, biri de naziler tarafından öldürülen bir anti faşistin ölüm yıldönümü dolayısıyla düzenlenen protesto yürüyüşü olacak.
Daha önceki kamptan tanıştığım bir arkadaş yarın ziyarete gelecek. Bir üniversite öğrencisi benimle röprotaj yapmak istiyormuş. Onlarla yarın direniş çadırlarımızda buluşup röportajımızı yapacağız.
Bu arada hazırlanmakta olan Almanca ortak kitap için yazıyı tamamladım. Bu gün gönderdim. Artık bu yazıyı Almancaya tercüme edecekler ve sanırım Aralık ayında kitap piyasaya çıkacak. Yazımızda direnişimizin neden ve amaçlarına ilişkin, direnişimizin niteliğine ilişkin konuları işlemiş olduk.
Bu gün akşam saatlerinde Grün partisinden bir milletvekili geldi direniş çadırlarımıza. Bu milletvekilinin söylediklerine göre bizim direnişimizdeki üç talepten biri olan Resedenpflisch (eyalet dışına çıkma yasağı) Aralık'ın 15'inde düzenlenecek bir toplantıyla kaldırılacak. Böylece direnişimizin temel taleplerinden biri karşılanmış olacak. Zaten bir eyalet geçen gün bunu kaldırdı. Şimdi tüm Almanya çapında Residenzpflischin kadırılması gündeme geliyor.
Bu milletvekilinin söylediğine göre, Aralık ayında düzenlenecek Minister konferansında resmi olarak bizim taleplerimizle ilgili bir gündem yok ama parde arkasında bizim direnişimizde dile getirdiğimiz sorunlar ve taleplerle ilgili olarak bir gündem olacak ve bunu konuşacaklar. Ama ne olursa olsun biz onları protesto eylemi gerçekleştireceğiz.
Böylece uzun süreye yaymış olduğumuz direnişimizin siyasal etkisinin yanında somut pratik reformlar biçiminde kazanımları da gerçekleşmeye başladı. Bunun yeterli olduğunu söylemiyoruz kesinlikle. Biliyoruz ki bu saçma uygulamaların bir kısmından vazgeçiyor olmaları sorunları çözmüyor. Özgürlüklerimiz önündeki engellerin kalkmasına yetmiyor. Daha uzun ve zorlu mücadeleler bizleri bekliyor.
Direniş alanımızdaki ateşin başında sahbetler etmeye devam ediyoruz. Beyaz sakallı, başında hep şapkası olan ve üzerinde hiç değişmeyen sarı renkli paltosu olan evsiz arkadaş bu gün gene efkarlanmıştı. Toplu halde oturmuş olduğumuz ateşin başında onun gözleri gene uzaklara dalmıştı. Sanki yanında hiç başka insanlar yokmuş gibi, bakışlarını sabit bir noktaya kilitlemiş ve yüksek bir sesle acıklı bir şarkı söylüyordu. Ama bu adam Almanca söylemiyordu. Sanki balkan ülkelerinde kullanılan dilde söylüyordu şarkılarını. Sarı parkeli sakallı adam, şimdiye kadar bizim razı olmayacağımızı düşünerek hep uyku çadırlarının dıışndaki çadırlarda yatıyordu. Bazen mutfak çadırında bazen de toplantı çadırındaki bankları yan yana getirip onların üzerine elbiselerini ve ayakkabılarını çıkarmadan yatıyordu. Bu gün ona uyku çadırında yatmasını teklif ettik bakalım bunu yapacak mı? İnsanların kendisinden rahatsız olacağını düşünerek uyku çadırlarına girip yatmıyor. Sarı parkeli adamdan başka delilerimiz de var. Bir tane kambur gibi duran yaşlı, gözlüklü bir adam daha var. O da hep kendi kendisine konuşuyor. Başka birisi uzun saçları ve elinde hep bazı yazılı kağıtlarla dolaşan bir adam. Bazen tam taplantının heyecanlı yerinde içeri giriyor ve elindeki kağıtları dağıtarak bir şeyler söylüyor. Bu adam arada bir Karl Marks'tan söz ediyor. Hızlı hızlı konuşuyor. Gazetelerden kestiği yazılar genelde sosyal içerikli, ya da direniş ve mücadelelerle ilgili yazılar oluyor. Psikiyatri ile ilgili yazıları da topluyor bu adam. Şiirler yazıyor bazen. Hızla kağıtlarını dağıtıp, kendisiyle nasıl irtibat kurabileceğimizi söyleyerek toplantı çadırını terk ediyor. Bazen oturup söz hakkı istiyor, söz alıp bir şeyler anlatıyor. Ama hep hızlı hızlı anlatıyor. Hep bir yerelere yetişme telaşıyla hareket ediyor. Sanki hep geç kalmış gibi davranıyor.
Hepimiz deliyiz. Ama birbirimiz anlıyoruz. Bu gün başka uzun sakallı ve siyah montlu bir delimiz, diğer delimize çok yorgun olduğunu ve yatmaya gitmek istediğini söylüyordu. Diğer delimiz de ona "yaşlısın artık erken yoruluyorsun sen git yat" diyordu. Biz bütün deliler olarak birleşiyoruz. Akıllıların kurduğu bu düzeni bozacağız. Her kesi delirteceğiz. İnsanı, doğayı, hayvanları yok eden bu akıllıların aklını alacağız. Eylem ateşinde pişiriyoruz kendimizi. Ateşte piştikçe delleniyoruz. Belki ilerde bu Oranienplatz parkını deliler parkı yaparız. Kim bilir.
Yaşasın insanlaşma ve ortaklaşma mücadelemiz.
23.11.2012
Turgay Ulu
Berlin